25 Ekim 2017 Çarşamba

Okudum: Evliya Çelebi ve Ahit Sandığı (Sultan Polat)



Adı: Evliya Çelebi ve Ahit Sandığı
Yazar: Sultan Polat
Sayfa: 429
Fiyat: 14 tl

Yazarın ilk kitabıymış. Çok başarılı buldum şahsen. Dili çok akıcı, konuşmalar çok samimi, yer yer güldüm, anlatım güzel, konu maceralı, heyecanlı, hızlı okutuyor kendini. Kısacası sevdim.

Sultan Murat Han, Osmanlı'nın geleceği için bir şey düşünür. Ve iki güvendiği adamı bir göreve yollar. Birisi Sancar Bey'dir. Tehlikeden gözünü sakınmayan güvenilir bir dosttur. Öbürü ise seyahatleri her şeyden çok seven ve şifre çözmede son derece iyi biridir, adı da Evliya Çelebi.
Görevleri tehlikelidir. Uzun zamandır kayıp olan Ahit Sandığını bulup, payitahta getirmek. (Musa'nın tabletlerinin olduğu sandık) Ama yolları uzundur ve düşmanları çoktur. Tapınak şövalyeleri de bu sandığın peşindedir ve tabi Mısır hazinelerinin de. İki yoldaşımız biraz didişerek yola çıkarlar. Onların atışmaları bile güzel geliyor okurken :)
Güneydoğuya gidip, sandığın en son bulunduğu yerden aramaya başlarlar. Tabi gittikleri yerde sır koruyucular vardır. Onları bulup sonraki şifreye gitmeleri gerekir. Koruyucuların birbirlerinden haberi yoktur. Hepsi sırları babalarından alıp yeni nesle aktarmışlardır. Sadece bir gün gerçekten sırrı arayan kişi geldiğinde konuşmak üzere herkesten saklarlar.
İki yoldaşımız yollarına devam ederken çok badire atlatırlar. Ama her gittikleri yerde halka karışıp, anlattıkları hikayeleri dinlerler. Çoğu efsane olsa da efsaneyle gerçeği ayıklamayı öğreneceklerdir.
Bazen başları gerçekten derde girer ama bir yerlerden hep yardım görürler. Bazen de güvenilen insanlar hainlik eder.  Hepsi bu yolculuğa ayrı bir tat katar.
Ayrıntılara girmiyorum, kitabın tadını kaçırmak istemem. Tarihi romanlara meraklı olanlar bence bu kitabı da seveceklerdir.

*Okurken aklıma nedense National Treasure filmleri geldi. Konu tabii ki aynı değil ama işleyiş benzer olduğu için sanırım :)
** Ayrıca Süleyman'ın yüzüğünden bahsedilirken de Yüzüklerin Efendisi'ne gittim. Tabii ki alakası yok :)

21 Ekim 2017 Cumartesi

Okudum: Karun ve Anarşist (İskender Pala)



Adı: Karun ve Anarşist
Yazar: İskender Pala
Sayfa: 317

Ödünç alarak okudum. İskender Pala'nın kendine has tarzını seviyorum, bu yüzden çok merak ettim bu kitabı da. Anlatım güzel, akıcı. Baştan bi 20-30 sayfa konuya adapte olurken sıkıldım biraz ama gerisi gayet sürükleyiciydi. Özellikle bazı yerler çok duygusaldı, zaman zaman gözlerimi yaşarttı diyebilirim.
Konusu hem geçmiş zamanda (M.Ö. 500 ler) hem de günümüze yakın bir tarihte geçiyor (1980-1990 civarı) M.Ö. 500 lü yıllarda altın işiyle uğraşan 3 arkadaşla başlıyor önce. Altın üretilen yerde bayan bir usta var adı Namirek. Yanında da kızı çalışıyor Edusa. (çok düşündüm acaba bu kız Medusa olur mu diye de yok öyle birşey tabii ki :) ) Bahsi geçen 3 arkadaş da bu kızcağızı seviyorlar. Hepsi ayrı bir hevesle istiyor kızı. Ama işler yolunda gitmiyor hiç. Zamanın Aslan Kralı Krezüs, kahinlere baktırıyor ülkesinin geleceğini. Etraf kahin dolu, hangisine inanacağını bilemiyorlar ama kraliçenin aklıyla onu da buluyorlar. Neyse kahinin söylediği üstü kapalı kehaneti, kral kendi kafasına göre yorumluyor. Bu yoruma göre de Pers kralı Keyhüsrev'e savaş ilan ediyor. Keşke barış ilan etseydi..
Savaş sırasında ileri görüşlü vezir ölüyor. Keşke ölmeden onu bir dinleselerdi. Neyse onu gömerken bizim 3 arkadaşın araları açılıyor. Aslında araları Edusa yüzünden açılıyor da olay o mezar yapma zamanına denk geliyor. Kufu, Mehte'yi öldürüp, suçu da Halludas'a atıyor. Zavallıcık ne çekecek onun olmayan suç yüzünden.  Savaşın sonucunu da söyleyeyim, Aslan Kral kibriyle yeniliyor.

1980 li yıllarda fakültede bir resim atölyesinde bayan bir hoca var adı Keriman. Yanında da kızı var aynı zamanda öğrencisi. Adı Asude. Tabi 3 arkadaş da var bu atölyede resim dersi alan.  (isimlerin tersten olması çok hoş bir ayrıntı) Yine bu 3 arkadaş Asude'ye vurgunlar. Hepsi ayrı bir hevesle. Ama dönemin siyasi hareketlerinden ötürü hepsi ayrı bir karmaşanın içindeler. Ama gelişmeler benzer şekilde akıyor, tabi daha acımasız olarak. Ufuk, kendi hırsı ve cin fikirleriyle arkadaşı Ethem'i öldürüyor ve suçu Sadullah'ın üzerine atıyor. Çok adice. Sadullah hapislerde çürüyor bu suç yüzünden. Dönemin katı işkencelerine maruz kalıyor. Hepsi bir yana, Ufuk, Asude ile evleniyor ama çok zarar veriyor kıza, kendine, herkese. Sadullah hapisten bir şekilde kurtuluyor ama ellerini eskisi gibi kullanamayacak şekilde işkenceye de uğruyor. Sonra Uşak'taki müzede Karun'un hazinesinden çıkanlara bakarken anlıyor, tarihin hep benzer şekilde tekerrür ettiğini..

Biraz acıklı, biraz siyasi, biraz tarihi ama güzel bir roman..

13 Ekim 2017 Cuma

Okudum: Evrenin Ötesi, Bir Milyon Güneş, Dünyanın Gölgesi (Beth Revis)



Adı: Evrenin Ötesi
Yazar: Beth Revis
Orj. Adı: Across The Universe
Sayfa: 408
Fiyat: 12 tl

İçinde uzay geçen kitapları pek sevmem. Ama bu seri için pek çok yerde güzel yorumlar okudum. Okuyanlar hiç pişman olmamışlar. Nitekim ben de olmadım. Yazarın dili akıcı, olayı güzel işlemiş, merak ettiriyor ve pek çok yerde heyecanlandırıyor. Duyguları güzel aktarmış, üzüntüyü, donmayı, yalnız hissetmeyi.. Yani okurken sıkmıyor, bu yüzden 3 günde bitirdim.

Amy'nin anne ve babası yeni bir gezegene gitmek üzere kayıt olurlar. İkisinin de meslekleri iyidir ve yeni gezegende lazım olacaklardır. Ama kızları Amy'yi de yanlarına almak isterler. Amy sıradan bir öğrencidir, önemsizdir ama yine de o da gemiye alınır. Bunlar ailecek donma ünitesine konur. O donma anlarını çok gerçekçi anlatmış. Hatta Amy'nın zihni ara sıra açılıp rüya görüyor, o bile tuhaf  bir his veriyor. Planlar uzay gemisinin 300 yılda yeni gezegene varması üzerine ama işler pek yolunda gitmez.
Yolculuktan birkaç yüzyıl sonra gemide tuhaf olaylar yaşanmaya başlar ve idare değişir. Bir yönetici vardır adı Bilge. Bir de Çırak vardır. Bilge'nin öğrencisi, sonraki jenerasyonun lideri olacaktır. Uzun yıllar bu düzeni korurlar. Gemide çeşitli sınıflar var. tip olarak herkes birbirine çok benzese de bilim adamı, sanatçı, çiftçi gibi gruplara bölünmüşler. Hepsinin kafa yapısı başka. İçtikleri suya ilaç koyup halkı pasifleştiriyorlar. Kafası çalışması gereken kişilere de deli teşhisi koyup başka bir ilaç verip normal seviyede kalmaları sağlanıyor. Düzen biraz tuhaf ama okudukça alışıyoruz :)
Neyse, Amy planlanandan 50 yıl erken uyandırılır. Kendisini kimin uyandırdığını uzun süre bulamaz. Gemide büyük yalnızlık çeker. Dünyayı özler, gökyüzünü, güneşi. O özlerken ben de özledim, o kadar inandırıcı özlüyor.
Bilge, Amy'yi bir bela olarak görüyor. Çünkü kızın dış görünüşü çok farklı. Gemi halkı esmer, koyu renk saç ve gözleri olan bir gene sahip. Kızda kızıl saçlı, yeşil gözlü bir ucube :) Ona öyle diyecekler bir süre. Bilge'ye göre farklılıklar kargaşayı tetikler, bu da çatışma yaratır. Çırak buralarda Bilge'den farklı görüşlere sahip ama pek çaktırmıyor. Bir gün Bilge'yi öldürene kadar. Zaten olaylar ondan sonra canlanıyor. Meğerse bunlar 300 den fazla senedir yoldalarmış, geminin motoru uranyumu dönüştüremeyip sürekli yavaşlıyormuş. Varmaları da daha birkaç yüzyıl daha sürecekmiş. Bunu duyan gemi halkı çıldırmasın diye ilaçla sakinleştiriliyormuş hep. Ortalık fena karışacak yani :D




Adı: Bir Milyon Güneş
Yazar: Beth Revis
Orj. Adı: A Million Suns
Sayfa: 424
Fiyat: 13 tl

2. kitap daha sürükleyiciymiş, bir buçuk günde bitirdim. Gemide olaylar öyle hızlı akıyor ki, okurken yetişemiyorum.
Çırak'tan önce Bilge adayı malum, öldü sanılan ama aslında kaçak olarak yaşayan Orion, ortaya çıkar. Bir sürü planı ve deli fikri vardır. Herkesten çok şey biliyordur. Ama pek konuşturmazlar onu, yeni donma haznesine atıp dondururlar. Yaşlı Bilge de, halkını uyuttuğu Phydus adlı ilaçla öldürülür. Çırak artık halkı uyutmak istemez ve herkesi özgür bırakır.
Sorunlar orada çıkmaya başlar. Yiyecek dağıtımı azalır, üretim düşer, kavgalar, ufak isyanlar artar. Çırak halkını yönetememeye başlar. tüm bu sorunlarla uğraşırken dünyalı Amy, başka bir bilmecenin peşindedir. Orion donmadan önce Amy için bir ipucu bırakır. Amy her ipucuna ulaştığında Orion'un bir videosunu da bulur. Orion ilk videoda gerçeği söyleseydi kitap bu kadar uzun olmazdı eminim :) Ama ipuçlarını değiştiren biri var gemide. Bu yüzden Amy'nin işi kolay olmuyor. Geminin donma katında bir silah bölümü buluyorlar. Yeni dünyada lazım olursa diye konulmuş. Burası tehlikeli çünkü ilerleyen zamanlarda orada bomba çalınıyor ve geminin en önemli yeri bombalanıyor.
Bu sırada Çırak astronot kıyafetlerini keşfediyor ve geminin dışına çıkıp bozuk olan yeri görmek istiyor. Ama gemi bozuk değil. Aslında gemi yolda bile değil. Centauri-Dünya gezenine varmış ve öylece bekliyor gemi. Çırak gezegeni karşısında görünce şok oluyor ve bunu tüm halkına gösteriyor. Gemi tam indirmek üzerelerken Köprü katı bombalanıyor ve inemiyorlar.
O sırada doktor çıkıyor piyasaya. Orion'a deli gibi sadık, Çırak'ı kabul etmiyor ve Orion'ı çözdürürken işler karışıyor. Sonrasında Amy bahçedeki havuzun dibinde bir kapak buluyor. Geminin maketinden aslında donma katının çok ayrı bir bölüm -bir mekik- olduğunu çözüyorlar. O kapaktan inip, mekiği gemide ayırıp yeni gezegene inebilirler. Burada kitap bitiyor.

Bir tahminim var, yeni gezegenin aslında yeni olmadığı yönünde. Bunlar bence dünyadan bir milim bile öteye gidemediler. Çırak'ın gördüğü 2 güneşten biri de ay diye düşünüyorum, bakalım ne çıkacak..



Adı: Dünyanın Gölgesi
Yazar: Beth Revis
Orj. Adı: Shades of Earth
Sayfa: 461
Fiyat: 12 tl

Son kitabı da 1,5 günde bitirdim. Bu da diğerler gibi sürükleyici. Ama bir yerde dayanamadım ve son sayfayı okudum. Keşke okumasaydım, daha fazla heyecanlanırdım. Sonunu bilince pek bir anlamı kalmıyor işte.

Yeni dünyaya iniyorlar. Biraz apar topar bir iniş ama sonuçta bir iniş. Tüm donmuşları çözüyorlar ve Amy'nin babası liderlik yapmaya başlıyor. Bizim Çırak'ı, tabiri caizse, pek sallamıyor. İnerlerken onlara birşey çarpmıştı, bir hayvan. İndikleri gibi Çırak'a saldırıyor zaten. Öldürmüyor ama korkunç bir yaratık. Tabi sadece o değil, daha da kötüsü var o gezegende. Zamanla tanışacaklar.
Su kaynağı ararken harabe evler buluyorlar. Tıpkı dünyadaki gibi beton binalar. İnsanlar tarafından yapılmış ama terkedilmiş, boş. Gezegende insan varsa bile henüz görünmüyor.
Oraya alışmaya çalışırken gizemli ölümler meydana geliyor. Her hece biri ölüyor veya yeniyor mesela. Amy ve Çırak etrafı gezerken değişik bir merkez buluyorlar. bir çeşit hava alanı. Orada bazı sırlar çözülüyor. Meğerse Godspeed oraya inemeden Dünya'dan başka bir koloni gelip yerleşmiş oraya. Ama işler ters gitmiş ve ölmüşler. Bu kadarı bile büyük şokken devamı daha da korkutucu oluyor.
Merkezde bir mekik var, uzay istasyonuna giden. İnsanların yarısını bindiriyorlar gemiye ama daha yola çıkamadan zehirli gazdan ölüyor insanlar. Amy'nin annesi de ölüyor bu sebeple. Sonra Çırak, o mekiğe atlayıp Godspeed'e gidiyor. Orion'un son ipucunu bulmaya. Bu arada Orion onlarla donmuş olarak inmişti yeni dünyaya. Onu unutuyorlar ve zavallım öylece çözülüyor. Tabi pek yaşamıyor.
Godspeed'de tüm gerçekleri öğrenen Çırak izlediği videoyu Amy'e gönderiyor. Ama ona izletirken işler hiç de yolunda gitmiyor aşağıda. Meğerse Godpeed 300 sene sonra gezegene varınca Dünya'yla iletişime geçmiş. Ama inmeden Dünya'dan bir ekip göndermişler ve onlardan önce inmiş o ekip. Hatta şu belalı Phydus'u da o ekip getirmiş. Godspeed halkını bu zehirle köleleştirmek istemişler ama kaptan izin vermemiş ve inişi yasaklamış. Bilge sistemini başlatmış. Ve nesiller ilerledikçe bu bilgiler/geçmişleri kaybolmuş.
Sonunda herkes Dünya'nın bu pasifleştirme tavrından nefret ediyor. Amy'nin babası da ölüyor ve hatta Amy'i de bir iğneyle hibritleştiriyorlar. Kızın gözleri dahil pek çok şeyi değişiyor.
Çırak'a ne mi oluyor... Sakat kalmasa bari :)

*Godspeed içinde geçen bölümler bende ufak bir kapalı alan fobisi yarattı. Darlandım diyebilirim :)
*Kitabı okurken aklıma hep şu film geldi: City of Ember yani Sihirli Şehir. Mantık olarak bu kitapla aynı değil tabii, orada uzay yok mesela. Ama geçmişini unutan ve nereye gideceğini bilmeyen bir halk var. İzlenmesi gereken yolu, bulmaya çalışan insanlar var. Her ne kadar bir çocuk filmi de olsa.. Film 2008 yapımıymış, bu kitaplardan ilki de 2010 yılında basılmış. Kimbilir belki de yazar, bu filmi izlemiştir :)

Sonuç olarak bu seriyi sevdim.

10 Ekim 2017 Salı

Okudum: Hades Sırrı (Gregg Loomis)



Adı: Hades Sırrı
Yazar: Gregg Loomis
Orj. Adı: Gates of Hades
Sayfa: 439

Kitap elimde 1 ay süründü. Sıkıcı olduğundan değil, vakit bulup okuyamadım. Süre uzayınca konudan da koptum haliyle. Ama okurken sıkılmadım, orta halli bir polisiye diyebilirim. Her şeyden anlayan süpersonik bir başkahraman, onun büyük acısı (eşinin kaybı), yeni mükemmel bir kadın ve bolca saçma olay :D
Jason bir limanda zengin bir adamı teknesinde öldürmekle görevlidir. Bu görev sırasında iş arkadaşını kötü bir şekilde kaybeder (ölür) Sonra oralardan kaçar ama öldürdüğü adamın arkası sağlamdır ve Jason'ın peşini bırakmazlar. İşin içinde Ruslar var ve bir çeşit etilen gazı yayan tuhaf bir oluşum var. Bunu uzun süre Jason da çözemiyor. Zaten bu yüzden volkan bilimci kadınla Maria'yla tanışıyor, sonra da kopamıyorlar.
Kitabın başındaki olayda iş arkadaşını beceriksizce kaybedişi Jason'ı gözümden düşürdü. Sonrasında baya iyi bir katil profili oluşturuyor yazar ama ilk intiba yerlerde. O yüzden orta halli bu kitap. Sıkmıyor tamam ama işlenen olayda bile bir gariplik var. Gazı verip insanları bayıltıp öldürüyorlar, tamam ama sebep ne? Kötü adamların neden bu kötülüğü yaptığını, kitap bitti hala anlayamadım. Bir de bu kötüler ABD başkanını öldürmeye kalkıyorlar..
Sonunda kötüler öldü, Jason ve Maria da kavuştu evet.

*Kitabın adında Hades geçiyor, ona hiç değinmedik. Kitapta eski bir günlükten alıntı var. Severenus Tanctus. Bu kişi ölen babasına bir soru sormak için yeraltına iniyor. Hades'le karşılaşmasa da orada Yunan mitini çağrıştıran şeyler oluyor. Nehirden karşıya geçme, kayıkçı, Charon fln.. Günümüzde de Jason ve ekibi o tuhaf gazları bulmak için volkanik yapıları ararken bazı mağaraları araştırmaya gidiyorlar. Oralardan biri eski Yunan kalıntılarının olduğu yermiş. Yani Severenus'un geçtiği yerden onlarda geçiyor. Tabi farklı bir amaçla.. Buradan yordamla kitap Hades Sırrı oluyor. Ben olsam öyle bir ad koymazdım, neyse..